ŞAKİRT ANLATIYOR

Ben bir “ortaokul şakirt”iyim yani en kıdemli Fethullah talebelerinden biriyim. Aşağıda anlattıklarımı bizzat yaşadım. Sizinle paylaşmak için yine kendim yazdım.
1990’lar ; 



Orta birinci sınıftaydım ve Cuma namazlarına düzenli olarak giderdim. Beni aynı semtte bulunan okulumdan ve gittiğim camiden takip ederek fişleyen ve bir gün okul bahçesinde top oynamak bahanesiyle yanıma gelen o kişi ilk “ağabeyim” idi. Daha sonra bana ve okuldan seçtikleri fen, matematik ve türkçe derslerinin toplam notu 21(10’luk sisteme göre) olan arkadaşıma cami kütüphanesinde ders vermek bahanesiyle yakınlık gösterdiler. Yakınlık daha bir samimiyete dönüşünce evlerine davet ettiler. Dersler evde devam etti. Bu arada bizimle oyunlar oynuyor ve bol bol sohbet ediyorlardı. Baştan futbol içerikli bu sohbetler yavaş yavaş dini mevzulara geldi. Allah’ı tanımak, namaz kılmak derken “Öğretmenin Not Defteri” gibi kitapları okumamızı istiyorlardı. Buna “Sızıntı” okumaları ve adını henüz bilmediğimiz o hocanın banttaki ses kaydını toplu olarak dinlemelerimiz eşlik etti. Bize yeterince itimat kazandıklarında o sesin “Hocaefendi” ye ait olduğunu ve kendisinin çok “mübarek” bir insan olduğunu anlattılar.

Artık “işi” biliyorduk ve bize adam lazımdı. Okuldaki arkadaşlarımızı nasıl “kafalayarak” ağabeylerin huzuruna getireceğimizi öğrenmiştik. Yıllar orta üçüncü sınıfa getirdiğinde bizi artık sınavlara hazırlanma vakti de gelmişti. Bu tarihlerde Kuleli Askeri Lisesi’ne girmenin ne kadar önemli ve saygın bir iş olduğu sürekli telkin ediliyordu bize. Derken tanıdığımız birkaç arkadaşımız orayı kazandı. Biz ise devlet lisesine devam ettiğimizde okuldan arkadaş “kafalamak” en büyük hedefimiz haline gelmişti. Okulumuzun hemen yanında bulunan “nur evi” ne ders çalışma bahanesiyle getirdiğimiz arkadaşlarımıza yemekler veriyor onları mümkün olduğunca bu evlerde tutmaya çalışıyorduk. Bu kişilerle okulda ve başka yerlerde de “ilgileniyor” yörüngemizden uzaklaştırmamaya çalışıyorduk. Bunların durumlarını her hafta düzenlenen “istişare” toplantılarında ağabeylerimize anlatıyorduk. Onlar da bize ne yapmamız gerektiğini, hangi yolları adım adım takip etmemiz gerektiğini, yapmamız gereken jestlere ve takınmamız gereken mimiklere kadar anlatıyordu.

Yılsonlarında gelen “Sızıntı koçanları” nı bitirmemiz ve onlarca, hatta yüzlerce kişiyi Sızıntı’ya abone etmemiz her birimizden bekleniyordu. Biz ise kimisinin parasını kendi cebimizden vererek bu en kutsal yolda birbirimizle kıyasıya yarışıyorduk. Zaman aboneliği de yine bu şekilde cereyan ediyordu. Haftada okumamız gereken Kuran miktarı, Risale-i Nur ve Hocaefendi Kitapları(Pırlanta Serisi) miktarı belliydi. Bunlara ek olarak o zamanki adı “Tuna Kırtasiye” olan “NT Mağazaları”nda kaçak olarak çoğaltılan ve ağabeyimizin adını kullanarak arka bölümden aldığımız “Hocaefendi Vaaz Kasetleri”nden de ağabeyimizin seçtikleri doğrultusunda dinlememiz isteniyordu. Bunların hepsinin ortak adı “keyfiyet” idi. Bunu bir çetele halinde ağabeyimize her haftaki “istişare” de sunmamız isteniyordu.

Hiç müzik dinlemezdik, kola içmezdik ve hep kumaş pantolon giyerdik. Kız arkadaşımız asla olmazdı, okulda yüzlerine bile bakmazdık. Sokakta hep yere bakarak ve hızlı hızlı yürürdük. Ağabeyimizin dedikleri ana-babamızdan önemliydi. Mehmet Kafkas’ın “Geçmişi Bilmek” ve “Milli Mücadelede Öncüler” adlı kitaplarını okuyorduk. Atatürk masondu, deccaldı. Atatürk Kemal’di, Kemal Ağa idi. Atatürk baş eğlencemizdi. Okuldaki hocaların bazısı “duruma uyanmıştı”, biz “tedbir dairesini” genişleterek okuldan çıkınca arka sokaktan dolaşarak nur evine gidiyorduk, içeri birer ikişer giriyorduk ve asla toplu çıkmıyorduk. Bize göre iki çeşit adam vardı; “müspet ve solcu”. Solcunun bir adı da “kom” du. Kom, “komünist”in kısaltılmışıydı. Ve okuldaki bazı hocalar komdu. Özelikle de felsefeci.

Üniversite hazırlık dershanesi olan Fem’e lise ikinci sınıfta da kayıt yaptırdık. Amaç hem iyi bir üniversite hem de “hizmet” para kazansın idi. Ortaokuldan beri ailelerimizi alıştırdığımız “ağabeylerle ders çalışma” için onlarda kalmaya gitme faaliyetlerimize ayrı bir önem vermeye başlamıştık. Bu kalma dönemlerine biz “kamp” diyorduk. Kamplarda ders çalışılır ve uzun vadeli projelerimizi ağabeylerimize anlatarak onların direktifleri doğrultusunda yaşamımızı planlardık. Ailelerimizle ağabeylerimizi ne zaman ve nasıl tanıştıracağımızı ve her iki tarafın ne yapması gerektiğine varıncaya kadar her şey planlanırdı. Öyle ki tüm bu insanlara bir üstündeki “not” verirdi.

Evlerin bir imamı vardı, yani evden sorumlu olan kişi. İki ya da üç ev bir semte ve semt imamına bağlıydı. Semtler bölgelere, bölgeler büyük bölgelere, büyük bölgeler ilçelere, ilçeler şehirlere, şehirler ülkeye, ülkeler kıtalara, kıtalar da en sonunda Hocaefendi’ye bağlıydı. Hatta öyle ki O Muhterem Zat’a Dünya yetmez ve evrende başkaları da varsa oraları da “hizmet”e katmak için ne gerekiyorsa yapılmalı idi. Bu insanların hepsi birbirini denetler, not verir ve bir üstündekine durumu iletirdi. Yani şıkır şıkır işleyen koskoca bir sistem vardı.

Lise sonda Fem’in yurdunda kalmaya başlamıştık. Çekebildiğimiz kadar arkadaşı Fem’e kayıt ettirmiştik nasıl olsa sonra “ilgileniriz” diye. Yurtta, odadaki durumdan pek haberi olmayan diğer kişileri de namaz kılma, çay içme ve türlü türlü bahanelerle yanımıza çekmeyi başarıyorduk. Yani ağabeylerle danışıklı dövüş şeklinde “adam kafalama” tüm hızıyla devam ediyordu. Her birimizin “ilgilendiği” arkadaşlar da zamanla “şakirt” olma yolunda ilerliyordu. Ağabeylerimizin düzenlediği maçlar, mangal partileri, çiğköfte partilerine artık not ortalamasına falan da bakmaksızın İslami görüşe yakın ailelerden çocukları seçerek getiriyorduk. Kola serbest oldu, kot pantolon giydik.

28 Şubat sürecinde Hocaefendi’nin video ve ses kasetlerini, kitaplarını evlerden alarak kendi evlerimizde sakladık ve evlere Atatürk ile ilgili kitaplar doldurduk. Evlerin çoğu yer değiştirdi. Bazı ağabeylerimiz “tedbir” gereği takma isim kullanmaya başladı. Cep telefonlarının pilini istişarelerde söktük. Telefonda “Hocaefendi, hizmet, sohbet” gibi kelimeleri kullanmayı yasakladık. Bunların yerine “maç yapmak, çay içmek, çorba içmek” gibi önceden kodladığımız filleri kullanmaya başladık. Aslında yapılan her şey “istişare” adı altında yukardan gelen emirlerin bize verildiği toplantılarda kararlaştırılıyordu. Yani “istişare” yoktu, belki teferruatta vardı, ama her şey bir emir zinciri vasıtasıyla bizim önümüze konuyordu.

2000’ler ;

Üniversiteye girince artık biz de “ağabey” olmuştuk. Evlerde kalmaya ve sistemi bizzat kendimiz daha büyük sorumluluk üstlenerek yürütmeye başlamıştık. Talebelerimiz vardı, onlarla ilgileniyorduk. Aksiyon okuyorduk, artık bandrollü ve sakıncalı yerlerinden temizlenmiş Hocaefendi kasetlerini koli koli alarak herkese ama herkese dağıtıyorduk. Hocaefendi hakkında yine “hizmet”in başka yayın evlerinden çıkmış kitapları “mütevelli olmuş esnaf ağabeylerimizin” katkılarıyla kolilerce alıp dağıtıyorduk. Kitaplar binlerce satıyordu. Ramazanda zekât, kurban bayramlarında deri topluyorduk, kurbanlık parası topluyorduk. Amerika’dan, Hocaefendi’nin yanından gelen ağabey gelmişti bir seferinde. O anlatıyordu biz ağlıyorduk. Ardından adam başına toplayacağı büyükbaş kurbanlıkların sözünü almaya ve kayıt ettirmeye başlamıştı. Her birimizden 60-70 belki de 100-120 büyükbaş kurban parası getirmemizi istiyor ve pazarlık bu rakamlardan açılıyordu.

Bazı tanıdıklarımızın yaptığı hiçbir iş yoktu. Evde de kalmazdı. Sonradan bu kişilerin görevinin “çok özel” olduğunu öğrendik. Bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri’ne girmek üzere olan öğrencilerle askeri okuldayken “ilgileniyorlar” idi. Hocaefendi’nin “en önemli on görevden biri” saydığı bu iş için seçilmiş insanlardı. Hepimizin en nefret ettiği yer Ordu idi. Bir toplantımızda bir ağabeyimizin Ordu, Danıştay ve diğer “solcu” kurumlar için yaptığı tanımlama ilginçti. Ağabeyimiz bu gibi kurumlar için “artık fitne kurumlaşarak üzerimize geliyor, biz de bir an önce kurumlaşarak karşı koymalıyız” diyordu. Gazetemizi sürekli okumamız gerektiği de bir diğer telkin idi. Özkök Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olacağı günleri ip ile çekiyorduk.

Aksiyon Dergisi’nin bir sayısında “Ergenekon” diye bir grup kapak yapılmıştı. Bu sayıdan çok sayıda fotokopi çekerek hepimizden okumamız istenmişti. Yazıda, devlet içinde gizli bir birimin oluşturulduğu ve bu birimin amacının Arjantin benzeri sosyal patlamaların önüne geçmek, devlete zarar verebilecek oluşumlara müdahale etmek olduğu yazılıydı. Ağabeylerimiz bunun bize de müdahale edeceğini söylediler. Bu benim için bir dönüm noktasıydı.

Biz bu devletin bekasına, milletin dertlerine derman olmaya çalışmıyor muyduk? Bizi solcular engellemiyor muydu? Bizim mücadelemiz iman kurtarmak değil miydi? Bize ne toplumsal patlamaların önüne geçmek ve devleti korumak için kurulmuş bir gizli teşkilattan? Devlet hepimizin devleti değil miydi, neden korumasınlar ki? Hem bize ne diye düşman olsunlar ki?

Uyanışım;

Artık her şey saçma geliyordu bana. Biz bir emir kuluyduk ve ne denirse yapıyorduk. Çünkü toplu olarak cennete girecektik. Sorgulama yoktu, körü körüne bağlanma ve emri ne kadar çabuk yerine getirdiğine bağlı olarak sahte bir samimiyet vardı. Ama bu sahtelik genellikle bize emir verenler ve onların üstünden başlıyordu. Tabanı samimi ve bir o kadar da cahil (beyni etkisizleştirilmiş anlamında) insanlar oluşturuyordu. Bu insanlar dürüst, çalışkan ve edepli insanlardı. Ama uyuyorlardı. Üstelik biz uyutmuştuk yıllarca çocuklarını, kendilerini, karılarını, tüm yakınlarını.

Sırf “solcularla” inatlaşma uğruna yaptığımız birçok saçma iş vardı. Bunlara en iyi örnek Yeni Yüzyıl gazetesinde Hocaefendi’nin röportajının çıktığı zamandı. Bu gazeteyi sırf solcular “Hocalarının röportajına bile sahip çıkmıyorlar” demesinler diye balya balya aldık ve Zaman gazetesinin depolarında çürümeye bıraktık, sonra da imha ettik. Bazı yerlerde Zaman gazetesinin içine koyarak dağıtıldığını duyduk. Gazete hiçbir yerde bulunmaz olmuştu. Üç günlük röportajı on beş güne yayarak ve tirajını da ona katlayarak gazete büyük kar etti sayemizde. Bir sefer de Süleyman Demirel’in Fatih Üniversitesi’nin açılışında “burayı doldurabilir misiniz” demesi üzerine iş-güç, okul-sınav demeden koştuk ve doldurduk orayı. Hocaefendi istiyor diye daha yeni okuduğumuz kitapları bir kere daha okuduk. Hocaefendi çağırıyor diye pılımızı, pırtımızı topladık Amerika’da yaşamaya gittik bazılarımız. Buna da “hicret” deniyordu. Bir keresinde, bir arkadaşıma giden biri hakkında ne zaman döneceğini sorunca bana güldü ve dedi ki “hicret bu, dönmek olur mu”. Benim bildiğim hicret sayfası dinen kapanmıştır. Hele Türkiye gibi ibadetlerinizi rahatça yapabildiğiniz bir ülkede.

Merakım şu: Türkiye’de halkın %99’u Müslüman. Amerika ise kendi deyimiyle Müslümanlara karşı bir haçlı savaşı başlatmış durumda. Nasıl oluyor da burada rahat olunamıyor lakin orada istediğimizi yapmamıza izin veriliyor? ABD her yere ajanlar sokarken, iki kişi bile kendi karşısında ciddi bir şeyler yapmaya kalktığında haberi olurken bu nasıl denli büyük bir oluşuma müsaade ediyor? Üstelik bu oluşumun biricik görevi insanları Müslüman yapmak iken. ABD’nin yoksa insanları Müslüman yapmak gibi bir gizli amacı mı var? Yoksa Hocaefendi ABD’nin de mi üzerinde büyük bir güce sahip ki bizimle uğraşamıyor? Garip işler bunlar. Bizden ABD’ye hicret etmemizi Fatih Koleji’ndeki bir barkovizyon gösterisi sonrası Hocaefendi’nin yanından gelen bir ağabey istemişti. Ben de düşünmüştüm; bu resmen bir beyin göçü ve sermaye göçü… O zamanlar Hocaefendi için evden bile dışarı çıkmıyor denmişti. Ağabeylerimiz diyormuş ki “hocam zaten çok hastasın, bari bir çık bahçede dolaş” ama Hocamız hiç çıkmıyormuş. Aynı yıllarda yeşil.org adlı internet sitesinde Hocaefendi’nin boy boy dışarıda çekilmiş resmi yayınlanıyormuş da haberimiz yokmuş. Biz Hocamız’a üzülüp dua etmekle vaktimizi geçiriyorduk. Bir de tabi gelen emirleri eksiksiz yapmakla.

Hocaefendi’nin Latif Erdoğan’a yazdırdığı “Küçük Dünyam” adlı kitabından en az bir kere yazılı sınav olmamış şakirt tanımıyorum ben. Anlamadığım bir nokta da bu işte. Yani sen ta Amerikalardan “diğergamlık” üzerine, “hizmette önde mükâfatta geri durma” üzerine göğüslerimize salvolar savur, sonra da çıkıp kendini anlatan kitaptan bizi belki beş belki on kere imtihan et. “İmtihan Dünyası” bu olmasa gerek. Halen “hizmette” aktif olan ve son derece de teslimiyetçi bir arkadaşım bir seferinde şunları söylemişti, ben de yanlışı o zaman fark etmiştim: “ne bu Hocaefendi, Hocaefendi ya… Allah var, Peygamber var ya”

Hocaefendi, Hocaefendi, Hocaefendi… “Hocaefendi ne diyor bu konuda, Hocaefendi’nin çok mühim tespitleri var bu konuda, Hocaefendi bugün ne diyor, Hocaefendi’nin dediklerini artık herkul.org sitesinden günü gününe takip edebileceğiz arkadaşlar, Hocaefendi çok ciddi uyarıyor, Hocaefendi çok mübarek, Hocaefendi bizzat ilgilenmiş, Hocaefendi adını bizzat kendi koymuş, Hocaefendi derhal yapılsın istemiş, Hocaefendi, arkadaşlar dikkatli olsun demiş, Hocaefendi, arkadaşlar artık evlensin demiş, Hocaefendi, çocuk yapın demiş, Hocaefendi, İŞHAD’ı güçlendirin demiş, Hocaefendi, gazete tirajının bu haliyle karşıma çıkmayın demiş, Hocaefendi başı açık “ablalar” la da evlenilsin istemiş, Hocaefendi, bir dua etmiş maçın ikinci yarısı Galatasaray iki gol atarak Real Madrid’i devirmiş, Hocaefendi, Allah depremde İkitelli Medyası’nı “çiftetelli” gibi sallardı ama içlerinde mübarek gazeteler de var demiş, Hocaefendi üzülmüş, Hocaefendi çok kederlenmiş, Hocaefendi hastalanmış, Hocaefendi, Asya Finans Kredi Kartı alın demiş; Ulusal Televizyon ihalesi yapılacağı gün Asya Finans’ın kasasında o kadar para yokmuş, para lazımmış, Hocaefendi şunu demiş, Hocaefendi bunu demiş…” Bu konuşma tarzına sıradan bir “ışık evi”nde her gün rastlayabilirsiniz.

Nurettin Veren’e gelince; “o ne pis bir adam öyle, tipi kayık, pis bir çıkarcı o, yalancı herifin teki” gibi yakıştırmalar yapıyorlar. Ve size şu kadarını söyleyeyim, bu insanları asla şartlandırıldıkları haricince bir şeye inandıramazsınız. Belki size abartı gelir ama ben biliyorum ki Hocaefendi bugün atlayın ve ölün dese sayıları binlere varabilecek kadarı bu emri de hiç çekinmeden yerine getirir. Nurettin Bey bu konuda ne söylese azdır. Hiçbir şey bu gerçek kadar sıra dışı değildir, yine bu gerçeğin tasvirleri bile.

Sonuç ;

Aklı başında herkesin de anlayabileceği gibi bu bir karşı devrim örgütlenmesidir. Devlet içinde koskoca bir devlettir. ABD ve AB çıkarlarına koşulsuz hizmet etmektedirler. Ayrıca birçok yerde yazıldığı gibi dergileri, radyoları, televizyonları, üniversiteleri, vakıfları, ışık evleri vs. her şeyleri vardır. Öyle ki savcıları, kaymakamları, valileri, emniyet müdürleri, öğretmenleri, doktorları, istihbaratçıları (ki bu konuya doymak bilmeyen bir iştahla yanaşmaktadırlar),askerleri, milletvekilleri, bakanları vardır. Hemen hemen her büyük partinin de desteği ile bu noktalara gelinmiştir. Bence yegâne çözüm bu örgütün tüm malvarlığına el konmasından geçer. Ama sorun şu ki; kim koyacak?

Diğer insanlardan tüm bu olan biten son derece profesyonelce saklanmaktadır. Hatta çıkan yalan haberler bile buna en güzel şekilde hizmet etmektedir. Yok, Fethullah komandoları varmış; yok, kendilerini patlatacaklarmış, yok, hücre evleri varmış; tabancalar, tüfekler, bombalar varmış… Bu atmosfer onlara en çok yarayan ortamı oluşturuyor ve kendilerinin terörist olmadığını “muhabbet fedai”leri olduğunu insanlara yaymalarına yarıyor.

Bu kişilerin ne yapmaya çalıştıkları çok iyi bilinmeli ve o kanaldan mücadele verilmelidir. Örgüt deşifre edildiğinde, ABD yerine başkasını bulmak için faaliyete geçecektir ve bu zannımca on yıl on beş yıl kadar bir zamanı alacaktır. Bu bir bölünme süreci olarak da yansıyabilir Fethullahçılara. Çünkü kurulu mekanizma en güzel şekilde işletilmektedir. Bir daha böyle bir mekanizmayı kurmak çok çaba gerektirir. Bölüp bir kısmını yine ABD emriyle kamuoyunda kötülemek diğer kısmıyla yola devam etmek ile de bu mücadeleyi verebilirler. Her ne yapılacak ise bu darbeden hemen sonra yapılmalıdır. Yani bir daha güçlenmesine fırsat verilmeden “meydana getirdiği boşluk” doldurulmalıdır. Ama dediğim gibi ilk iş; oyunu açığa çıkarmak ve “Ağababası” olan ABD’nin işlerliğini yitiren bu beşinci kolunu gözden çıkarmasını beklemek olacaktır…

———————————————————————-

Şakirtler Cevapladı

“Şakirt Anlatıyor” adlı maili yazan kişi çeşitli e-mail adreslerine ve eski Fethullahçı arkadaşlarına bu yazıyı atmış ve aşağıdaki cevapları almıştır…

1.Yorum:

Az bile yapmışız. Evet, ben de bir şakirtim. Hem de senin “kıdemli Fethullah talebesi” dediğindenim. Biz bu ülkede yavaş yavaş ılımlı İslam’ı egemen kılacağız. Hocaefendi’nin mehdi olduğunu da bilmeyenlere Allah(cc) hidayet nasip eylesin. Ben cesurca söylüyorum işte, haydi ne yapacaksanız yapın…

Evet, bir Askeriye kaldı tamamen sızmadığımız… Orada da şu veya bu şekilde varız!
Siz buna gericilk, kadrolaşma deyin. Biz müslümanlığın egemen oluşu, kalb ve kafaların yavaş yavaş Kemer Beste-i Ubudiyet halinde Hakk’a yönelişi diyeceğiz.

Ankara’yı tanımıyoruz. Ama artık alnı secde gören hükümetimiz sayesinde İstanbul’un yanında Ankara’da müslümanlaşıyor. Biz bir İstanbul hükümetinden, devletinden yanayız, o başka. Çünkü şanlı Osmanlı’yı yıkıp yerine solcu-komünist bir devlet kurdunuz. Ama artık sonuna yaklaştınız. Brüksel ve Washington sizi bitiriyor işte. Biz ise Avrupa Birliği’ni ve Amerika’yı da müslüman yapacağız. Onların harıl harıl Hocaefendi Hazretleri’nin kitaplarını okuduklarını nereden bileceksiniz? Siz cahilsiniz. 83 yıldır cahiliye devrini yaşattınız bu millete. Artık bitti.

2.Yorum:

Şahsi durumlarınızla ilgili biyografiniz beni hiçbir şekilde ilgilendirmiyor.İzin almadan mail adresime böyle bir mail göndermenizde ayrı bir handikap.

Lütfen kişisel düşüncelerinizi ve yaşamınızı kendi ortamınızda değerlendirin.Kişisel yaşamınız ve düşünceleriniz sadece sizi bağlamalı.lütfen birdaha

Rahatsız etmeyiniz.(Şahsınızla ilgili olarak”Böyle rahatsızlık veren biri zaten kafasına göre takılıyor ve herkezi rahatsız eder” imajını uyandırıyor.)

3.Yorum:

Sen Kimsin bilader bana mail atıyorsun seni tanımam etmem mail adresimi kimden aldın eğer söylersen sevinirim senin düşüncelerin sana benim düşüncelerim bana Bu arada Nurettin Veren dediğin adam hakkında bilmeni isterim karşındaki insanı inandırmak için tutarlı olmalı bir insan koyu dinciyim diyipte senelerce bir cemaatte kalıp sonra koyu kominist bir kanalda parada anlaşmaya çalışıp sonrada koministler tarafından bile dışlanıyorsa o adama inanana salak derler öncelikle bunu bil birde söylediğin yani yazdığın şeylere kendin bile inandığını zannetmiyorum insanlara iftira atarak bir yere varamassın en iyisimi sen bu işinden vazgeç kendi dünyanı kendine rezil etme bir daha banada mail atma Allah (c.c.) sana en kısa zamanda akıl fikir verir inşallah kal sağlıcakla )

http://www.nurettinveren.net/modules/news/article.php?storyid=197

19 Yanıt

  1. Arkadaşlar sureti-haktan maskelerle dinimizi çökertmeye ve dinine ilgisi olan kişileri saçma sapan hurafeler dolu yollara çekmeye çalışan içlerindeki maalesef çok az sayıda samimi müslümanın arkasına saklanıp,aslında yahudi olduğunu iddia eden fakat yahudi şeriatlarınada uymamaları nedeniyle kafir olarak ilan ettikleri ve adam yerine bile koymadığı kişlerinde perde arkasına saklandığı bu oluşumu iyi tanımalıyız.Bunlar kendilerine abi adını takılan kişilerin emirlerine sorgusuz,kayıtsız ve şartsız uyarlar.Bu adamların emirleri Allahın emirleri ile çelişkili olabilse dahi, önce abi denilenin emrini yerine getirmeyi ve bundan başka bir şey düşünmemeyi davaya hizmet olarak algılarlar.Düşünebiliyormusunuz dava dedikleri ucubenin nasıl bir şey olabileceğini,kendileri zafere ulaşıncaya kadar sahtekarlığın her türlüsü serbestmiş,bir yerlerden peydahladıkları müslüman kisvesindeki yahudi dönmeleri gerekli fetvayı zaten bir güzel çıkarmıştır.Bunların bir kısımı imkansızlıktan diğer bir kısımı gidecek başka kapı bulamadığından kimide tembel olup üçbeş atraksiyonla parsayı toplamak amacıyla bütün bunların tamamen sahtekarlık tiyatrosu kumpanyası olduğunu bile bile bu oyunda oynar zaten hesap günü diye bir düşüncesi yoktur.Bir de beyni yıkanarak bu sahtekarlık tiyatrosunu hak davası olarak düşünenler var,bunlar nasıl bir felakete sürüklendiğinden haberleride yok zavallıların.Bunların aslında Atatürkle de bir işleri yoktur hatta bazen suni gündemleri kendileri çıkarırlar ki,onlar asıl hedeflerine ulaşmak için her türlü hile ve desiseyle uğraşırken bizlerde böyle yapay mevzularla oyalanalım ki,kalpazanlıklarının farkına varamayalım. Arkadaşlar bunlar ülkemizdeki bazı siyasetçilerin çok yaşlanmış olduğundan kimlerin en kısa zamanda siyaseti bırakmaları gerektiği konusuna kadar beş para etmez akıllarıyla sanki kendilerinden akıl soran varmış gibi sapık saçma,bol keseden akıl dağıtırlar.Fakat, amerikadaki kaç yaşında olduğunu bilmediğim, ama gene de kendisinin yaşına saygı duyduğumuz kişininde mehdi olduğuna inanır ve bizim gibi haricilerdende gizlerler ki, buda davaya hizmettir.Arkadaşlar bunların nasıl bir yapılanma olduğunu bilelim,bilmeyenlere bildirelim ki,aklısıra din adına iş yaptığını zanneden bir takım zevatın,binlerce PKK’dan bile daha şiddetli olması muhtemel tehlikelerinin ortasına düşmeyelim.

  2. Müslüman paranı kazanırken ne kadar çok çaba harcıyorsun ki, bir kuruş haram karışmasın diye.Hepimiz biliyoruz ki,hesap saatinde sadece parayı nasıl ve nereden kazandığımız değil, nereye harcadığımızda sorulacak.Gene biliyoruz ki, koca Osmanlı İmparatorluğunu adına sabatay sevi yoldaşları denilen müslüman kisvesindeki yahudiler bir kanser mikrobu gibi her tarafından sararak param parça ettiler.Peki, bunların torunları ne oldu tövbekar olup bir kenara mı çekildiler, ASLA !!!!!….Gözüne pembe gözlük takmış,asrı-saadet hülyalarındaki birinin arkasına bir güzel saklanıp, bu tabirimi de mazur görün, çünkü kendisinide bir anlamda sabataycı amaçlarına ulaşmak için kullanıp, fetulahçılık maskesiyle müslüman çocuğunu kendi dedelerinin taktikleri uyarınca sabatayist/müslüman yoluna çekmeye koyuldular ki, dedelerinin tamamına erdiremediği işi bunlar bitirecek.Siz bana doyuncaya kadar kızın önemli değil yalnız kızman bitince koca imparatorluğu parçalayanın torunu için bu ülkeyi parçalamak ne kadar zor olabileceğinede kendiniz karar verin. Ben ise durumu müsait olmadığı için mecburen,mecburiyetten bunların her türlü atraksiyonlarına ve gelecekte talep edebileceklerine katlanmak zorunda olanlara kızmıyorum haklılar şartlar zor kimi bulabilirseler ona yönelmekte,aslında sorumluluk yardımı yapan müslümanda.Her kuruşu helal olan müslüman, yalancıktan iki müslüman kelamı edenlere, bunları yeterince sorgulamadan, tamamen müslümanı aldatmaya yönelik tiyatro oyunlarının ardından, her kuruşu helal ve emek karşılığı parasıyla yardımcı olmasının karşısındayım.Kendimde bu tiyatro salonlarından geçtim elden geldiğince bir şeyler yaptım ama şu anda dinimin muhafazası için kesinlikle bunlardan uzak durmak ve ancak ikna olduğum zaman denetimli olarak yardımda bulunmak kararındayım. Bunlar yalandan bir kaç garibanı toplar vitrine çıkarır duygu sömürüsünü yapar topladıkları parsayı önce kendileri gibi sabatay tohumlarının ihtiyaçlarına, artanınıda kimselere sezdirmeden sabataycılık amaçlarının gerçekleşmesi için gerekli yollara aktarırlar.Müslüman hiç kimsenin bir başkasının hayır işlerine kafa yormaya hakkı yoktur,şuraya verin buraya vermeyin demeyede ayrıca müslümanda böylesi katakulliciliğinden şüphelendiklerinden verdiği parayı kesmek yerine sürekli denetim altında tutarak ufak meblağlar vererek bunu İslam için mi, harcıyor yoksa sabatay tohumunun kesesinemi dolduruyor iyice araştırması, bunların ihanetine uğramamak için şarttır. Ben verdim vazifemi yaptım gerisine karışmam diyerek vebalden kurtulamazsın ki, senin paranı islamın altını oymakta kullanmadığından da, emin olamazsın.Ağızlarından düşmeyen laf biz hallederizdir ki, bir an önce müslümanın paracıkları yahudi dönmesinin kesesini doldursun. Müslümanın gizli işi olmaz ne iş yapıyorlarsa gözümüzün önünde yapsınlar.Emin olacağız ki bu sabatay tohumları duygu sömürüsünde,laf cambazlığında, müslümanın boşluğundan yararlanmada profesördür çünkü gece gündüz bundan başka bir şeye kafa yormaz. Uzunun kısası, siz bu söylediklerimi yalan bilin, yardımda bulunduklarınızı her yönden iyice araştırın farklı bir şey bulursanız beni utandırın.Ama bunu çok geç kalmadan bu yaratıkları iyice semirtmeden yapın

  3. Vatandaş olarak anlamaya çalışıyorum, Sayın Gülen kimdir,seyyar vaizmidir,hacımıdır,hocamıdır,alimmidir,mehdimidir,Bizde vatandaşız ve bunu bilmek istiyoruz.Dinle uğraştığı rivayet edilen bir kişinin siyaset arenasında işi nedir.Sadece siyaset değil başka kurumlarda da bu kişinin adı geçiyor,belki hiçbiriyle alakası da yoktur, ama bu gizli sırrı ne zaman açıklayacaksınız.Dönmemeler gene ne çeşit fırıldaklar döndürmekteler.

  4. Arkadaşlar bunların başındaki sürekli pembe gözlük takınarak dolaşan kişiyi bir kenara bırakalımda bu fitnetüla tezgahını biraz daha inceleyelim.Bunların İslama hizmet ettiği düşüncesiyle tezgahına düşürdüğü maalesef çok az sayıdaki samimi müslümanın arkasına saklanmış ve koca Osmanlı İmparatorluğunu paramparça etmiş dönme torunlarının olduğunu asıl amaçlarının dinimizi ve devletimizi parçalamak olduğunu bu hedefe ulaşabilmek için yahudiliklerini hiçbir zaman terketmeyip sadece gizleyip göz boyamak amacıyla müslüman kisvesine bürünerek müslümanın olduğu yerlerde bol bol şov yaparak ve bazı saf müslümanları kullanarak dindar vatandaşımızın kanını emdiklerini daha önce söylemiştim.Şimdi bunların tezgaha düşürdüklerine yaptırdıkları işlere göz atalım.Bu gariplere kendilerinin İslam için tüm müslümanlar içerisinden özel olarak seçilmiş gizli dava adamları olduklarına inandırıp,bunlara hepimizin kendince fikir sahibi olduğu bir takım gizli örgütlerin kullandığı şekilde gizli rirüel şeklinde birbirlerini tanımaya yönelik hareketler vs. vs. öğretmektedirler.Eğer bu hareket veya şifreleri bilmiyor ve onların çoğunlukta oldukları ortamlarda kullanamazsanız sizin kendilerinden olmadığınız anlamını çıkardıklarından,sizin her ne işiniz varsa ilgilenilmemekte ve hatta konuyu bilmemeniz nedeniyle çıkmaza düşmenize seyirci kalınmakta.Arkadaşlar kişi müslüman olabilirde, olmayabilirde bu onun seçimidir bizler doğru bildiğimizi söyleriz, tercih kendisinidir.Yalnız müslüman kisvesindekilere sözümüz çoktur. Yalnız az söyleyelim, öz söyleyelim,İslama ve müslümanlara saldırmadıkça,bir kimsenin karşısında her ne olursa olsun bir müslümanın yapması gereken bellidir ve bu konuda yanyollar vs yoktur.Bir de şunu ekleyelim sizin şu diayalog masalı ne oldu, onun kapsamına müslümanlar girmiyormu.Veya Kutsal kitapların herhangi birinde birbirinizi tanıyacağınız özel tanıtımları olan gruplar kurun falanmı yazıyor.

  5. Çok komik bir yazıydı.yıllarca bu kadar haltı yaptığını iddia eden bir vatandaş kalkıpta yanlış yapmışım aslında böyle böyleymiş demez.demiş varsayarsak eğer o zaman birileri buna para takviyesi yapmış demektir(nurettine yapıldığı gibi).benim kanımca bu yazı ülkemizde ne yapmak istediklerin tam olarak çakamadığım bazı örgütsel yapılanmalar tarafından uzun bir araştırma sonucunda, fantastik anlatım türünden yararlanılarak hazırlanmış ve zavallı modundaki bir kişi üzerinden insanlara sunulmuştur.
    büyük insanlar zaten hep zamanında cahiller tarafından taşlanmış,yalancı,mecnun,aptal denmiş ancak asırlar sonra aslında ne kadar değerli oldukları anlaşılmış insanlar değiller mi?kimse fetullah güleni sevmek zorunda falan değil.aslında fetullah gülenin iyi olduğunada kimseyi ikna etmeye çalışmıyorum.ancak fetullah gülen gibi, karşı görüşteki insanı sevmesekte ona en azından insan olduğu için saygı duymalıyız.kimse kulaktan dolma bilgilerle belgesiz kanıtsız her söylenene inananan ve başkaları tarafından güdülen bir koyun olmak istemez heralde.son olarak da şunu söylemek istiyorum.

  6. İFTİRA suçlu olana değil masum olana atılır.hatırlarsanız bundan yıllar önce fetullah gülenin bazı fotografları medyaya sızmıştı.neydi hatırlamıyorum ama sanırım yanında pek hoş olmayan insanlar vardı.daha sonra bu fotoların fotoshop olduğu ortaya çıktı(resmi olarak).buna benzer bir çok olay oldu ve hepsinde fetullah gülen masum çıktı.o yüzden diyorum belgesiz kanıtsız hiçbir söylenene asla inanmam diye.adamalrın kanıtları bile sahte çıkıyor gerçi….

  7. HZ MEHDİ YAŞIYOR VE O FETHULLAH GÜLEN DEĞİL. HZ MEHDİ TÜRKİYE DE YAŞIYOR. YAKINDA HERKES ÖĞRENECEK. ALLAH HERKESE HİDAYET VERSİN. HAYYALESSELAH HAYYALELFELAH

  8. “kulaktan dolma bilgilerle belgesiz kanıtsız her söylenene inananan ve başkaları tarafından güdülen bir koyun olmak istemez heralde” böyle bir cümleyi çoban feto nun koyunlarından çok hoştu doğrusu, hala gülüyorum…

  9. Yahu yukarıda arkadaş baya yazmış. Ama neyi nasıl yazmış birde Şakirt miymiş neymiş ben dostum aynı kanıda değilim vede Fetullah Gülen hiçde mehdi falanım demiyor. Ama sen herhalde mehdiyim diyecen zannediyorum benim onlarla alakam yok ama senin anlattığın gibide olmadığını biliyom.Çünkü ben o kişileri sevmeyen kişilerle arkadaşlığım var ama onlarda Fetullah Gülenin yaptığı seylerden coğunu beğeniyorlar. Senin anlattığın yok söyle yok böyle emirler yağdırıyor. YOK ÖYLE ŞEYLER BİLİYOM seni bir yerde birisi kullanmış ama kim nerede nerenden kullanılmışsın bilemem???

  10. bende bunların içinde ramazan ayıda dahil üç ay kalmıştım yokluktan doksan altıda muğla’da bilen bilir muğlanın saat kulesi hemen bitişiği onların muğla merkezde o zaman için 250 evleri vardı yatağanda hürriyet apartmanı(hizmet apartmanı der onlar) ve bitişiğindeki apartman ve birkaç ev daha diyeceğim şu aynı ile vaki bu anlatılanlar inanmayan bir perşembe akşamı buyursun gitsin bildikleri adrese şadırvan ve hisar cami kasetlerinden biri tvde ışıklar kapalı salya sümük ağlayan neidü belirsiz adamlar ekrandaki ile beraber zırlamıyorsa bende burdayım resmen bizi kullanıp para toplardı bunlar kapı kapı esnaftan camilerin ve mezarlıkların zeytin ağaçlarına kadar bunların paraya çeviremiyeceği birşey yoktur ha diyeceksin hayır işi ne hayrı örencilere günahını vermez bunlar nereye harcanır onu amerikan imamı bilir ben kaldığım süre içinde hiçbir faturanın ödendiğini görmedim hep esnaflar ödedi neden kaldım öğrenci yurdu 2milyon onlarınki 1milyon yokluk sonuç sağlam bir kavga beş liseli ayrılır akabinde şerefsizlerin bulunduğu ohaneden hala görürüm bazan ordakalan ünüversiteli anasız babasız genci yaş30 hala bi yazanede bunlara kulluk eder karın tokluna yokluk neye yaparsın

  11. ha aklıma gelmişken polis okulu sınavlarında içerde soruları veren adamları var sınavdan bir hafta önce istanbuldaki evlere anadoludan topladıkları gençelere dağıtılan cevapalara bir hafta çalıştırıp dümenden sınava sokup hocanın polisleri olayını kurdular şüpesi olan tanıdığı herhangibir bir polise sorabilir

  12. MERHABA ARKADASLAR,, BENDE FETONUN EVLERİNDE KALMIS BİRİYİM,, BU ARKADASIMIZIN YAZDIĞI HERŞEY DOĞRUDUR,, HİÇBİR ŞEKİLDE KULAKTAN DOLMA BİLGİ YOKTUR,,, BÜTÜN YAZIYI OKUDUM.. HEPSİNİ BENDE YASADIM

    • ilk olarat feto veya fetoş demeniz çok yanlış bişe çünkü fehtullah Allah’ın fethi demek siz böyle bir isme nasıl böyle lakaplar takarsınız.tamam fetullah gülene saygınız olmayabilir sevmiyorda olabilirsiniz hatta nefrette edebilirsiniz ama isme saygı duymanız gerekiyor. ikinciside bu arkadaş onca sene o evlerde kalmış olsa böyle konuşmazdı.bende o evlere gelip gidiyorum ama çok memnunum.bana maddi manevi çok şey kattı o evler.askeriyeye teşvik edilmesininde amacı;zamanında oralara ermenisi yahudisi girmiş ve bunların amaçlarının türkiyeyi çökertmek olduğunu söylememe gerek yok herhalde.ve ülkemiz ne sorunlar yaşadı bu zamanlarda hepimiz biliyoruz.işte şimdi de bizim girmemiz ve ülkemizi askeriyemizi elimizden geldiği kadar düzeltmemiz gerekiyor.bizim amacımız ülkemizi devletler muvazenesine çıkarmak ve bu yolda elimizden geleni yapacağız

  13. şimdi yazar derdini anlatmak istiyorsa biraz ciddi olacak…araştırmaları şakirtin anlatııkaları falan doğrudur..çünkü bu evlerde yurtlarda hatta dershaneye gien tüm öğrenciler bunları yaşar..bende yaşadım…ama yok fethullah gülen amerika elçisi cıa için çalışıyo falan filan….adamın türkiyedeki tüm kadroları ele geçirmesi düşüncesi kesin doğru..tamda bu yapılmaya çalışılıyor..hatta öğrencilere tercih dönemlernde özellikle hukuk öğretmenlik doktorluk gibi mevkilere yerleşmeleri amaçlanıyor..yerleşenlerin peşleri bırakılmıyor evlerde yurtlarda kalmaları için telefonlar açılıyor ki ben yaşadım…evlerde de hocaefendinin şu ağlatan videosu bu ağlatan videosu izletilir durulur…cemmatin avrupada asyada afrikada amerikada yayılmasını çok isterim…keşke buralarda 10 katı daha güçlü olsalar..türkiyedede sınırı açmadan dini aanlatsınlar..kadrolara kendi adamlarını yerleştirmek adam kayırmak insanları kendilerine kayıtsız bağlamak..bunlar tamamen çirkin işler….istersem evlerinde kalırım bu sene. tüm kitaplarıda okurum videolarıda izlerim…kimseyede kayıtsız bağlanmam..ama bazıı cahil çocuklara hizmet diye ayak işleri yaptırırlar..kumaş pantolon giymiş kızlarla konuşmayan işte yukarda yazan her işi yapan çocuklarda daha akıllı olmaları lazım…..o evlerden yurtlardan dininizi öğrenin ama siyasete aklınızla girin….yoksa zaten müsait bir milletiz yıllarca dini kullanarak çok aladatan oldu bizleri… (eski şakirt adayı )..

  14. :(CEMAATI HIC SEVMEM CUNKU….,eee, cicek bahcesine ceviriyorlar batakliklari bir bir, batiyor bu durum bana 🙂

    …ben, sivrisinekleri severim boyle gidecen konacak bir devletin memuriyet isine kanini emecen bu milletin..
    bu cemaat ne yapiyor rusvet olmaz, haketmedigin seyi alamazsin , calismadan makama ulasamazsin hainler mahvettiniz kurulu duzenimizi ne guzel emiyorduk bu halkin kanini…

    Yok vatan icin devlet icin servis yapicaksin hizmet ediceksin,halka, millete, halk kim ya bocek bocek baska bir sey degil…
    Ne bu kardesim biz mi halkin hizmetindeyiz yoksa halk mi bizim hizmetimizde, bozdunuz kurulu duzenimizi bozdunuzzzzzz …..
    Neymis efendim batakliklari cicek bahcelerine cevireceklermis, egitimle okulla mokulla ,sunla bunla yapicaklarmis ,

    Yok kardesim yok, bizim okula mokula, egitime ihtiyacimiz yok…bakin geri kalmis ulkelere ne guzel herkes yatiyor tembellik mis gibi….

  15. Ah fetoş ah, Türkiye ye bir gelsen seni hasretle bekliyoruz.

  16. geçte olsa uyananlar olacaktır temennim bunların sayısının artması korkmadan konuşmalarıdır

Yorum bırakın